7 Mayıs 2013 Salı

Yaşar Kurt Röportajı

Anti militarist müzisyen Yaşar Kurt:
“Önce insanım diyebilmek önemli
Onu 90’lı yıllarda Korkuyorum Anne şarkısıyla tanıdık. “Savaş diyorlar anne, bana öldür diyorlar” sözleriyle zihinlerimizde yer eden şarkısı onu farkında olmadan bir üne kavuşturdu. O dönemde Almanya’da yaşayan Yaşar Kurt, bu şarkının her yerde çalındığını duyunca müzik hayatına devam etmek için Türkiye’ye tekrar yerleşti. 1994’ten bu yana 4 albüm çıkarttı. Kurt, son albümü Güneş Kokusu ile artık hayata umutla baktığını anlatıyor


Sokak Şarkıları albümünüzde şarkılarını oldukça karamsar fakat yeni albümünüz olan Güneş Kokusu’nda ise Yaşar Kurt hayata daha umutla bakıyor gibi. O günden bu güne Yaşar Kurt’un hayat anlayışında neler değişti?
Toplum ilerledi. Bunun bana duygusal olarak pozitif bir katkısı oldu. Bu hayatın her anında böyle, gelişiyoruz. Belki biraz yavaş ama umut verici.  Dolasıyla 90’larin başındaki o korkunç atmosfer beni biraz daha öfkeli ve karamsar yapıyordu ama şimdi daha umutluyum.
90'larda size “Korkuyorum Anne” şarkısını yazdıran ortam aslında hala devam ediyor. Gençler artık askerlik kavramından bu hükümetle birlikte biraz daha uzaklaşmaya başladı. Terör yüzünden insanlarda tedirgin bir ruh hali var. Aslında ülkemizde yıllardır süren bir savaş var. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Bir kere savaş kararının sorunları çözen değil, sorunları derinleştiren bir karar olduğunu düşünüyorum. Fakat insanlar ve toplumların sahip olduğu çelişkiler olabilir. Ama o çelişkiler savaş dışı yöntemlerle çözülmelidir. Siyaset de, devlet de bunun için vardır. Savaş tabiî ki varoluşumuza bir tehdit haline geldiğinde bir reflex durumuna gelir ve kendimizi savunuruz. Bunun bir haklı yanı vardır. Ancak var olan sorunları bastırmak için bir yöntem olarak savaşın ve şiddetin kullanılmaması gerekir. Hayvanlar koklaşa koklaşa insanlar konuşa konuşa diye bir tabir var. Ama savaşa savaşa anlaşamazlar. Dolayısıyla aradığımız şey bir uzlaşma ve anlaşma ise bu şekilde olmadır. Komşularımızla ve ülkemizin içinde bir barış ortamı sağlanmalıdır. Bu fikrin özü bu benim fikrimin anti militaristliğimin özü de bu. Yani insanların şiddet yöntemlerini terk etmelerini ve insanca olmaları, birbirleriyle empati kurmaları, birbirlerini anlamaları gerekir. Açıkça söyleyeyim Kürt meselesi konusunda daha duyarlı olmak ve daha çok empati kurmak zorundayız. O insanların bir sıkıntısı var ve bu sıkıntı bizim tarihimizden kaynaklanıyor.  İnkâr etmekle olacak iş değil. Bunca yıl biz Kürt yoktur dedik ve bu bize şiddet olarak geri döndü. Dolayısıyla bu politikalar her şeye rağmen inatla değiştirilmeli. Kürt vatandaşlarımız bütün dil ve kültürleriyle kucaklanıp sahip çıkılmalıdır.

Zaman Gazetesi’ne Kürt sorunu ile verdiğiniz bir röportajdan dolayı eleştirildiniz. O cümleler gazetenin dili yüzünden mi çarpıtıldı?
Oldukça eleştirildim. Zaman Gazetesi’nin bir üslubu bir yanlış anlaşılmaya sebep oldu. Benim düşüncem bu. “Yaşar Kurt falancanın yandaşı, adamı oldu” gibi beni aşağılayıcı ve benim üzerinden yürütülen bir kampanyaya dönüşmesi bence saçmaydı.  Düşüncelerimi eleştirin ben de eleştiriyorum ama onların yandaşı oldu gibi kelimeler ileri giden şeyler.
Yıllar sonra Ermeni bir kimliğinizin olduğunu öğrendiniz. Ermeni sorunu ve soykırım iddialarına karşı duruşunuzda Ermeni olduğunuzu öğrenmeden ve öğrendikten sonra diye bir bakış açısı ayrımı yapabilir miyiz?
Hayır olmadı. Ortada bir sorun olduğu açık. Bu soykırımdır, değildir bu başka bir konu. İsterim ki ülkemdeki insanların kimse ile husumeti olmasın. Kimseye karşı düşmanca bir söylem içinde olmamalıyız. Bizim bir sürü insanımız hala Türk kimliği ile başka ülkelerde yaşıyor. Almanya, Hollanda ve bir çok Avrupa Ülkesi’nde çocukları var ve nesillerce orda yaşayacaklar. Bizim yaptığımız her hangi bir yanlış direkt onlara baskı ve aşağılama olarak yansıyacaktır. Bu işin bir yanı… Bir de örnek bir toplum olmayı çok isterim. Biz Orta Doğu’ya insan hakları, kadın haklarıyla, tarih anlayışıyla örneğiz. Tüm dünyada böyle olmasını ve bir takım sorunları bazı platformlarda ülkemin önünde engel olmamasını dilerim. Yani benim düşüncelerimde bir değişiklik olmadı sadece biraz şaşırdım. Ben bir toplumda mezhepçilik, ırkçılık, dindaşlık üzerinden kurulan ilişkilerin yeterli olmadığını düşünüyorum. Önemli olan insanlık üzerinden kurulan ilişkidir. Karşındaki ne olursa olsun, her ne dili konuşuyorsa konuşsun önce insanım diyebilmek önemli.  Hangi dine inanıyorsa inansın onu ilk önce insan olarak görebilmek ve ona insanca muamele etmektir mühim olan. Bu hem bana yapılırsa kızarım hem de başkasına yapmamaya çalışırım. Yani demek istediğim kökenimi paylaşmamın altında yatan şey de buydu. Biz hepimiz Türkiyeliyiz. Türk olmaya biliriz ama bu ülkenin vatandaşıyız ve bu ülkenin çıkarları için kalbimiz çarpar. Başka başka düşünüyor olabiliriz ama bu ülkenin iyiliğinin böyle olduğunu düşündüğümüz içindir. Yoksa birilerinin diğerlerine bu düşman, bu iyi; bu Yahudi, bu Hıristiyan diye insanları inançları ile yargılaması son derece yanlış. Bende bunu vurgulamak için bu konuyu biraz ön plana çıkarttım ve herkes Ermeni olduğumu öğrendi.
Ermenice öğrenebildiniz mi?
Öğrendim biraz.  Zor tabii çok vaktim yok ama fırsat buldukça Ermeni müzisyenlerle çalışıyorum.  Beraber olduğumuz ortamlar oluyor. Kelime kelime bir şeyler kapıyorum o kadar.
Ermenice şarkıların olduğu bir albüm bekleyebilir miyiz?
Bekleyebilirsiniz çünkü müzik evrensel orada da yapılacak, yorumlanacak çok güzel eserler var. Yani yapmayı düşünebilirim açıkçası ama şimdilik böyle bir çalışma içine girmedim.
Artık sanatçılar albümlerden değil konserlerden para kazanıyor. Piyasaya oynamayan sanatçılar kendini anlatmak için internet dışında bir platform bulamıyorlar. Bununla ilgili düşünceleriniz  nedir ?
Yenidünyanın kuralları bunlar. Bir dönem ki ses taşıyıcıları dönemi kapandı. İnsanlar müziği internetten dinledikleri kadarıyla yetiniyorlar. Bunun getirdiği bir süreç zaten… Konserler veriyorduk hala da vermeye devam ediyoruz ama telif denen şeyi almakta zorlanıyoruz. Eskiden hakkımız yoktu telif alamıyorduk şimdi yasalarımız var ama yine telif alamıyoruz. İnternetteki sanal ortam, korsan bir ortam.
Musiki Eserleri Sahibi Grubu (MSG) bunun takibini yapamıyor mu ?
Hayır yapamıyor.
Eskisi gibi idealist tavır takınan müzisyen bulmak zor olanlarda piyasaya oynamıyor. Yani eleştiren şarkılar da dinleyiciye ulaşmıyor. Bu tarz müzik sizce rock müzik olarak adlandırılabilir mi?
Bu rock müzik değildir. Sanatçı olmak bir formasyon meselesidir. Sadece güzel sesiniz var diye sanatçı olmak zor. Dolayısıyla rock müzik sosyal hayatta koyduğu tavrıyla, savaş karşıtlığı ve açlık üzerine yaptığı müziklerle sosyal hayatta kendilerini duyurdu. Rock müzisyenleri bunu hayatlarının bir parçası olarak kabul ettiler.  Şimdi olmaması bir eksiklik tabii medya ticari olanı ortaya koyduğu için hayat üzerin kafa yoran müzisyenler sessizmiş gibi oluyor. Geri planda kalmıyorlar bir eylem yine onlar gidiyorlar. Baskı olunca onlar seslerini çıkarıyor. Medya ticari bakınca onlar öne çıkıyor. Onları da zaten konuşmuyorum.
 Sizce bir müzisyenin görevi sadece müzik yapmak mı olmalıdır. Toplum için müzik kavramına bakışınız nedir?
Bizim geleneğimizde ozan geleneği vardır. Garibin derdini söylemeyen ozan olur mu hiç .  Bizden öncekilerde de bize bunu hissettirmiştir. Bizden önceki kuşak Anadolu rock yapmıştır. Bende öğüt veren sözleri değişleri alırım. Dostluğu pekiştiren, insanlar arasındaki sevgiyi anlatan şeyleri alırım. Rock böyle şeylerin peşindedir. Olacaktır da.
Bilgenin Şarkısı adlı parçanızı bir konseriniz de Yavuz Çetin’e itaf ettiğinizi söylemiştiniz. Neden o şarkı?
Aslında başka bir parça ama şarkının sonunda “Bu Yavuz Çetin için” dediğimden Bilgenin Şarkısı’nın başında söylenmiş gibi oluyor. O aslında Martı şarkısının çaldıktan sonra sonunda bunu da Yavuz’a itaf ettik manasında söylediğim bir şeydir. Ama o yüzden bir karışıklık oldu . Martı Jonathan onu bence anlatan en güzel şarkıdır. Kısa ve mükemmel bir yorumu vardır.
Elinizdeki martı dövmesinin anlamı yine bununla mı ilgili?
Uçma fikri beni hep cezp etmiştir. Keşke herkesin kanatları olsa, ama yok. Kuşların dünyası hoştur. Uçakla da uçuyoruz tabii ama o bir duygu olarak uçma fikri insanın bedeninin ve düşüncelerinin özgürleşmesi ile alakalı bir retorik olarak buluyorum.
90’larda pop müzik çok popülerdi. Şimdi ise bir sürü genç rockçı var. Yeni dönemdeki müzisyenleri nasıl buluyorsunuz?
Bir çaba içindeler ama doğrusunu söylemek gerekirse yeni müziklerin eksik olduğunu düşünüyorum. Son dönem de Duman’dan sonra çıkan grup kim var bilmiyorum. Çok da yakından takip edemiyorum. Ben de müzikle uğraştığım için her şeye ulaşmam mümkün olmuyor. Yeni grupları bilmiyorum.
Artık pop ve rock karışmış durumda ve Pop müzik ve rock müzik yapan müzisyenler ya birlikte düet çalışması yapıyorlar ya da popçular rock müzik albümü çıkartıyor. Bu çalışmaları beğeniyor musunuz?
Yani tabii rock müzik festival yapacak kadar dünyayı salladığında pop müzik yoktu. Pop tamamen 80’lerin ürünüdür. Bence pop müzik,  rock müziğin bıraktığı kadar izler bırakamadı hayatta ve o yüzden rockçılara özendiklerini düşünüyorum. Bu yolla bu sebepten başvuruyorlar. Ama başarılı olamadıklarını düşünüyorum.