Anti militarist
müzisyen Yaşar Kurt:
“Önce insanım
diyebilmek önemli”
Onu 90’lı yıllarda Korkuyorum Anne şarkısıyla tanıdık. “Savaş diyorlar anne, bana öldür diyorlar” sözleriyle zihinlerimizde yer eden şarkısı onu farkında olmadan bir üne kavuşturdu. O dönemde Almanya’da yaşayan Yaşar Kurt, bu şarkının her yerde çalındığını duyunca müzik hayatına devam etmek için Türkiye’ye tekrar yerleşti. 1994’ten bu yana 4 albüm çıkarttı. Kurt, son albümü Güneş Kokusu ile artık hayata umutla baktığını anlatıyor
Sokak
Şarkıları albümünüzde şarkılarını oldukça karamsar fakat yeni albümünüz olan
Güneş Kokusu’nda ise Yaşar Kurt hayata daha umutla bakıyor gibi. O günden bu
güne Yaşar Kurt’un hayat anlayışında neler değişti?
Toplum ilerledi. Bunun
bana duygusal olarak pozitif bir katkısı oldu. Bu hayatın her anında böyle, gelişiyoruz.
Belki biraz yavaş ama umut verici. Dolasıyla
90’larin başındaki o korkunç atmosfer beni biraz daha öfkeli ve karamsar
yapıyordu ama şimdi daha umutluyum.
90'larda
size “Korkuyorum Anne” şarkısını yazdıran ortam aslında hala devam ediyor. Gençler
artık askerlik kavramından bu hükümetle birlikte biraz daha uzaklaşmaya
başladı. Terör yüzünden insanlarda tedirgin bir ruh hali var. Aslında ülkemizde
yıllardır süren bir savaş var. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Bir kere savaş
kararının sorunları çözen değil, sorunları derinleştiren bir karar olduğunu düşünüyorum.
Fakat insanlar ve toplumların sahip olduğu çelişkiler olabilir. Ama o
çelişkiler savaş dışı yöntemlerle çözülmelidir. Siyaset de, devlet de bunun
için vardır. Savaş tabiî ki varoluşumuza bir tehdit haline geldiğinde bir
reflex durumuna gelir ve kendimizi savunuruz. Bunun bir haklı yanı vardır.
Ancak var olan sorunları bastırmak için bir yöntem olarak savaşın ve şiddetin
kullanılmaması gerekir. Hayvanlar koklaşa koklaşa insanlar konuşa konuşa diye
bir tabir var. Ama savaşa savaşa anlaşamazlar. Dolayısıyla aradığımız şey bir
uzlaşma ve anlaşma ise bu şekilde olmadır. Komşularımızla ve ülkemizin içinde
bir barış ortamı sağlanmalıdır. Bu fikrin özü bu benim fikrimin anti
militaristliğimin özü de bu. Yani insanların şiddet yöntemlerini terk
etmelerini ve insanca olmaları, birbirleriyle empati kurmaları, birbirlerini
anlamaları gerekir. Açıkça söyleyeyim Kürt meselesi konusunda daha duyarlı
olmak ve daha çok empati kurmak zorundayız. O insanların bir sıkıntısı var ve
bu sıkıntı bizim tarihimizden kaynaklanıyor.
İnkâr etmekle olacak iş değil. Bunca yıl biz Kürt yoktur dedik ve bu
bize şiddet olarak geri döndü. Dolayısıyla bu politikalar her şeye rağmen
inatla değiştirilmeli. Kürt vatandaşlarımız bütün dil ve kültürleriyle
kucaklanıp sahip çıkılmalıdır.
Zaman
Gazetesi’ne Kürt sorunu ile verdiğiniz bir röportajdan dolayı eleştirildiniz. O
cümleler gazetenin dili yüzünden mi çarpıtıldı?
Oldukça eleştirildim.
Zaman Gazetesi’nin bir üslubu bir yanlış anlaşılmaya sebep oldu. Benim düşüncem
bu. “Yaşar Kurt falancanın yandaşı, adamı oldu” gibi beni aşağılayıcı ve benim
üzerinden yürütülen bir kampanyaya dönüşmesi bence saçmaydı. Düşüncelerimi eleştirin ben de eleştiriyorum
ama onların yandaşı oldu gibi kelimeler ileri giden şeyler.
Yıllar
sonra Ermeni bir kimliğinizin olduğunu öğrendiniz. Ermeni sorunu ve soykırım
iddialarına karşı duruşunuzda Ermeni olduğunuzu öğrenmeden ve öğrendikten sonra
diye bir bakış açısı ayrımı yapabilir miyiz?
Hayır olmadı. Ortada
bir sorun olduğu açık. Bu soykırımdır, değildir bu başka bir konu. İsterim ki
ülkemdeki insanların kimse ile husumeti olmasın. Kimseye karşı düşmanca bir
söylem içinde olmamalıyız. Bizim bir sürü insanımız hala Türk kimliği ile başka
ülkelerde yaşıyor. Almanya, Hollanda ve bir çok Avrupa Ülkesi’nde çocukları var
ve nesillerce orda yaşayacaklar. Bizim yaptığımız her hangi bir yanlış direkt
onlara baskı ve aşağılama olarak yansıyacaktır. Bu işin bir yanı… Bir de örnek
bir toplum olmayı çok isterim. Biz Orta Doğu’ya insan hakları, kadın
haklarıyla, tarih anlayışıyla örneğiz. Tüm dünyada böyle olmasını ve bir takım
sorunları bazı platformlarda ülkemin önünde engel olmamasını dilerim. Yani
benim düşüncelerimde bir değişiklik olmadı sadece biraz şaşırdım. Ben bir
toplumda mezhepçilik, ırkçılık, dindaşlık üzerinden kurulan ilişkilerin yeterli
olmadığını düşünüyorum. Önemli olan insanlık üzerinden kurulan ilişkidir.
Karşındaki ne olursa olsun, her ne dili konuşuyorsa konuşsun önce insanım
diyebilmek önemli. Hangi dine inanıyorsa
inansın onu ilk önce insan olarak görebilmek ve ona insanca muamele etmektir
mühim olan. Bu hem bana yapılırsa kızarım hem de başkasına yapmamaya çalışırım.
Yani demek istediğim kökenimi paylaşmamın altında yatan şey de buydu. Biz
hepimiz Türkiyeliyiz. Türk olmaya biliriz ama bu ülkenin vatandaşıyız ve bu
ülkenin çıkarları için kalbimiz çarpar. Başka başka düşünüyor olabiliriz ama bu
ülkenin iyiliğinin böyle olduğunu düşündüğümüz içindir. Yoksa birilerinin
diğerlerine bu düşman, bu iyi; bu Yahudi, bu Hıristiyan diye insanları
inançları ile yargılaması son derece yanlış. Bende bunu vurgulamak için bu
konuyu biraz ön plana çıkarttım ve herkes Ermeni olduğumu öğrendi.
Ermenice
öğrenebildiniz mi?
Öğrendim biraz. Zor tabii çok vaktim yok ama fırsat buldukça
Ermeni müzisyenlerle çalışıyorum.
Beraber olduğumuz ortamlar oluyor. Kelime kelime bir şeyler kapıyorum o
kadar.
Ermenice
şarkıların olduğu bir albüm bekleyebilir miyiz?
Bekleyebilirsiniz çünkü
müzik evrensel orada da yapılacak, yorumlanacak çok güzel eserler var. Yani
yapmayı düşünebilirim açıkçası ama şimdilik böyle bir çalışma içine girmedim.
Artık
sanatçılar albümlerden değil konserlerden para kazanıyor. Piyasaya oynamayan
sanatçılar kendini anlatmak için internet dışında bir platform bulamıyorlar.
Bununla ilgili düşünceleriniz nedir ?
Yenidünyanın kuralları
bunlar. Bir dönem ki ses taşıyıcıları dönemi kapandı. İnsanlar müziği internetten
dinledikleri kadarıyla yetiniyorlar. Bunun getirdiği bir süreç zaten… Konserler
veriyorduk hala da vermeye devam ediyoruz ama telif denen şeyi almakta
zorlanıyoruz. Eskiden hakkımız yoktu telif alamıyorduk şimdi yasalarımız var
ama yine telif alamıyoruz. İnternetteki sanal ortam, korsan bir ortam.
Musiki
Eserleri Sahibi Grubu (MSG) bunun takibini yapamıyor mu ?
Hayır yapamıyor.
Eskisi
gibi idealist tavır takınan müzisyen bulmak zor olanlarda piyasaya oynamıyor.
Yani eleştiren şarkılar da dinleyiciye ulaşmıyor. Bu tarz müzik sizce rock
müzik olarak adlandırılabilir mi?
Bu rock müzik değildir.
Sanatçı olmak bir formasyon meselesidir. Sadece güzel sesiniz var diye sanatçı
olmak zor. Dolayısıyla rock müzik sosyal hayatta koyduğu tavrıyla, savaş
karşıtlığı ve açlık üzerine yaptığı müziklerle sosyal hayatta kendilerini
duyurdu. Rock müzisyenleri bunu hayatlarının bir parçası olarak kabul
ettiler. Şimdi olmaması bir eksiklik
tabii medya ticari olanı ortaya koyduğu için hayat üzerin kafa yoran
müzisyenler sessizmiş gibi oluyor. Geri planda kalmıyorlar bir eylem yine onlar
gidiyorlar. Baskı olunca onlar seslerini çıkarıyor. Medya ticari bakınca onlar
öne çıkıyor. Onları da zaten konuşmuyorum.
Sizce bir müzisyenin görevi sadece müzik
yapmak mı olmalıdır. Toplum için müzik kavramına bakışınız nedir?
Bizim geleneğimizde
ozan geleneği vardır. Garibin derdini söylemeyen ozan olur mu hiç . Bizden öncekilerde de bize bunu
hissettirmiştir. Bizden önceki kuşak Anadolu rock yapmıştır. Bende öğüt veren
sözleri değişleri alırım. Dostluğu pekiştiren, insanlar arasındaki sevgiyi
anlatan şeyleri alırım. Rock böyle şeylerin peşindedir. Olacaktır da.
Bilgenin
Şarkısı adlı parçanızı bir konseriniz de Yavuz Çetin’e itaf ettiğinizi
söylemiştiniz. Neden o şarkı?
Aslında başka bir parça
ama şarkının sonunda “Bu Yavuz Çetin için” dediğimden Bilgenin Şarkısı’nın başında
söylenmiş gibi oluyor. O aslında Martı şarkısının çaldıktan sonra sonunda bunu
da Yavuz’a itaf ettik manasında söylediğim bir şeydir. Ama o yüzden bir
karışıklık oldu . Martı Jonathan onu bence anlatan en güzel şarkıdır. Kısa ve
mükemmel bir yorumu vardır.
Elinizdeki
martı dövmesinin anlamı yine bununla mı ilgili?
Uçma fikri beni hep
cezp etmiştir. Keşke herkesin kanatları olsa, ama yok. Kuşların dünyası hoştur.
Uçakla da uçuyoruz tabii ama o bir duygu olarak uçma fikri insanın bedeninin ve
düşüncelerinin özgürleşmesi ile alakalı bir retorik olarak buluyorum.
90’larda
pop müzik çok popülerdi. Şimdi ise bir sürü genç rockçı var. Yeni dönemdeki
müzisyenleri nasıl buluyorsunuz?
Bir çaba içindeler ama
doğrusunu söylemek gerekirse yeni müziklerin eksik olduğunu düşünüyorum. Son
dönem de Duman’dan sonra çıkan grup kim var bilmiyorum. Çok da yakından takip edemiyorum.
Ben de müzikle uğraştığım için her şeye ulaşmam mümkün olmuyor. Yeni grupları
bilmiyorum.
Artık
pop ve rock karışmış durumda ve Pop müzik ve rock müzik yapan müzisyenler ya
birlikte düet çalışması yapıyorlar ya da popçular rock müzik albümü çıkartıyor.
Bu çalışmaları beğeniyor musunuz?
Yani tabii rock müzik
festival yapacak kadar dünyayı salladığında pop müzik yoktu. Pop tamamen
80’lerin ürünüdür. Bence pop müzik, rock
müziğin bıraktığı kadar izler bırakamadı hayatta ve o yüzden rockçılara özendiklerini
düşünüyorum. Bu yolla bu sebepten başvuruyorlar. Ama başarılı olamadıklarını
düşünüyorum.