Bir Sirkeci yolculuğu
Aslında bu bir fotoroman olacaktı. böylesi de güzel oldu. Bu
yazıdaki genç kadın tiril tiril ben, ev sahibesi ise dilan... Bu yazı
İstanbul'da iyiki de tanımışım dediğim insanlardan birinden, Dilan'dan :))
Bir Sirkeci Yolculuğu
Genç kadın heyecanlıydı.Yüzyılın geriye dönüş ruhuna o da
kapılmıştı.Vintage.21.yy ona bütün imkanlarını sunarken o reddediyordu.Otomatik
ışık ayarı mı,hayır. Dijital ekr
andan ön izleme mi,almayayım. Sadece 16 şansım olsun
istiyorum diyordu ve ne çektiğimi dahi görmek istemiyorum. Rus ruleti. Romantik
asi. Nihayetinde aldı makinasını .Peki ya çantası? Deri olmadan olur mu hiç ve
tabii ki kahverengi. Vintage.
Şehrin stajyeri, dönen sandalyesinden etrafını izliyordu.
Kutular bitmişti. İnsanlar ,günün mekanını,taşmayan satırlardan rahatlıkla
okuyabilirlerdi. Geyik bitmişti. Günün tek eğlencesi yemek çoktan bitmişti.
Kafa da tek bir soru: Nereden bulunur bu çanta? Çapraz masada ki yaşıtını
gözüne kestirdi. O da stajyerdi. Statülerinin aynı olmasının cesaretiyle
yaklaştı.Kedi misali belerttiği gözleriyle yardım dilenecekken, beriki daha
fazla ezilmesine göz yummadı.Toparlan dedi,Sirkeci’ye gidiyoruz.
Yoğun bir rota tartışmasından sonra Çağlayan’ın tozlu
sokaklarından Cevahir’e çıktılar.Çifte kavrulmuş stajyer burada kendini güvende
hissediyordu.Her gün eve buradan gidiyor diye dünyanın bütün otobüsleri buradan
geçiyor sanıyordu.O kadar ki bir caddenin iki yönünden de aynı istikamete
gidilebileceğine inandırmıştı kendini.Diğeri durdu,yukarıdan yukarıdan
baktı.Aslında bakamadı,boy farkı buna izin vermiyordu.Gel dedi,şu durakta
beklemeliyiz.Beklediler,bekledi,bekle,bek,be,b. Gelmedi otobüs.Toy olanın
süngüsü düştü düşecek,şehrin çocuğuysa bir kez daha şaşırmış.Çocuğu da olsan bu
şehri çözemezsin,o otobüse binemezsin.
Başka bir araçla toplu taşındılar.Sonra inip dakikalarca
yürüdüler.Toy olan tiril tiril giyinmişti.Mevsim yazdı,hakkıydı ama bilmezdi ki
bu şehirde tiril tiril zordur.Çekiştirdi durdu gariban,öbürü muzipçe
izliyordu,içten içe eğleniyordu.Çekmiş tabii şortları çukurların üstünden
atlamalar mı dersin,Arnavut taşlarından sekmeler mi , attıkça attı
havasını.Binmeleri gereken son aracın durağına geldiklerinde büyük bir
kalabalıkla karşılaştılar.Başına geleceklerden haberdar olan ev sahibi,hesabını
ince ince yaptı , tam kapının önüne denk getirdi.Açılan kapılardan akacak
insanlar için yeterli mesafe bırakıldı.İnenlere öncelik,lütfen.Kimsenin
inmediğinden emin olunduktan sonra girişler başladı .Dakikalardır güneşin
alnında çöl bitkisine evrilen duraktakiler suya doğru adım attılar.Başı, tiril
tiril çekiyordu.Ama o da ne? Arkadan gelen bir geç kalmış, sinyal sesinden önce
kendini dışarı atabilmek için pogo yapıyordu.Tehlikenin farkında
mısınız?Gedikliler kendilerini sağa sola attılar.Kucağa çıkma ihtimali olan
herkes kucağa çıktı. Bu çarpışmayı göze alamayanlar binmeyerek biraz daha
bekledi. Çıkış alanın da tek bir engel vardı: Tiril tiril. O an,zaman
durdu.Araç zaten duruyordu. İnsanlar acıyan gözlerle tiril tiril’e baktılar.
Kimileri yardım çığlıkları attı. Bazıları elini uzatmaya kalktı ama kimse daha
fazlasına cesaret edemedi. Üzgünüz,beyaz atlı prens İstanbul’da yaşamıyor. En
azından toplu taşıma kullanmıyor. Durağı kaçırmak üzere olan bir metropollü,150
km hızla giden bir motora benzer Tiril tiril,bunu öğrenmeliydin.
Tiril tiril hala yaşıyor,ayak serçe parmağını az hissediyor
hepsi bu.Makina mı ? Kahverengi olmasa da çantasına kavuştu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder