31 Ağustos 2012 Cuma

Bir Sirkeci yolculuğu


Aslında bu bir fotoroman olacaktı. böylesi de güzel oldu. Bu yazıdaki genç kadın tiril tiril ben, ev sahibesi ise dilan... Bu yazı İstanbul'da iyiki de tanımışım dediğim insanlardan birinden, Dilan'dan :))

Bir Sirkeci Yolculuğu
Genç kadın heyecanlıydı.Yüzyılın geriye dönüş ruhuna o da kapılmıştı.Vintage.21.yy ona bütün imkanlarını sunarken o reddediyordu.Otomatik ışık ayarı mı,hayır. Dijital ekr
andan ön izleme mi,almayayım. Sadece 16 şansım olsun istiyorum diyordu ve ne çektiğimi dahi görmek istemiyorum. Rus ruleti. Romantik asi. Nihayetinde aldı makinasını .Peki ya çantası? Deri olmadan olur mu hiç ve tabii ki kahverengi. Vintage.
Şehrin stajyeri, dönen sandalyesinden etrafını izliyordu. Kutular bitmişti. İnsanlar ,günün mekanını,taşmayan satırlardan rahatlıkla okuyabilirlerdi. Geyik bitmişti. Günün tek eğlencesi yemek çoktan bitmişti. Kafa da tek bir soru: Nereden bulunur bu çanta? Çapraz masada ki yaşıtını gözüne kestirdi. O da stajyerdi. Statülerinin aynı olmasının cesaretiyle yaklaştı.Kedi misali belerttiği gözleriyle yardım dilenecekken, beriki daha fazla ezilmesine göz yummadı.Toparlan dedi,Sirkeci’ye gidiyoruz.
Yoğun bir rota tartışmasından sonra Çağlayan’ın tozlu sokaklarından Cevahir’e çıktılar.Çifte kavrulmuş stajyer burada kendini güvende hissediyordu.Her gün eve buradan gidiyor diye dünyanın bütün otobüsleri buradan geçiyor sanıyordu.O kadar ki bir caddenin iki yönünden de aynı istikamete gidilebileceğine inandırmıştı kendini.Diğeri durdu,yukarıdan yukarıdan baktı.Aslında bakamadı,boy farkı buna izin vermiyordu.Gel dedi,şu durakta beklemeliyiz.Beklediler,bekledi,bekle,bek,be,b. Gelmedi otobüs.Toy olanın süngüsü düştü düşecek,şehrin çocuğuysa bir kez daha şaşırmış.Çocuğu da olsan bu şehri çözemezsin,o otobüse binemezsin.

Başka bir araçla toplu taşındılar.Sonra inip dakikalarca yürüdüler.Toy olan tiril tiril giyinmişti.Mevsim yazdı,hakkıydı ama bilmezdi ki bu şehirde tiril tiril zordur.Çekiştirdi durdu gariban,öbürü muzipçe izliyordu,içten içe eğleniyordu.Çekmiş tabii şortları çukurların üstünden atlamalar mı dersin,Arnavut taşlarından sekmeler mi , attıkça attı havasını.Binmeleri gereken son aracın durağına geldiklerinde büyük bir kalabalıkla karşılaştılar.Başına geleceklerden haberdar olan ev sahibi,hesabını ince ince yaptı , tam kapının önüne denk getirdi.Açılan kapılardan akacak insanlar için yeterli mesafe bırakıldı.İnenlere öncelik,lütfen.Kimsenin inmediğinden emin olunduktan sonra girişler başladı .Dakikalardır güneşin alnında çöl bitkisine evrilen duraktakiler suya doğru adım attılar.Başı, tiril tiril çekiyordu.Ama o da ne? Arkadan gelen bir geç kalmış, sinyal sesinden önce kendini dışarı atabilmek için pogo yapıyordu.Tehlikenin farkında mısınız?Gedikliler kendilerini sağa sola attılar.Kucağa çıkma ihtimali olan herkes kucağa çıktı. Bu çarpışmayı göze alamayanlar binmeyerek biraz daha bekledi. Çıkış alanın da tek bir engel vardı: Tiril tiril. O an,zaman durdu.Araç zaten duruyordu. İnsanlar acıyan gözlerle tiril tiril’e baktılar. Kimileri yardım çığlıkları attı. Bazıları elini uzatmaya kalktı ama kimse daha fazlasına cesaret edemedi. Üzgünüz,beyaz atlı prens İstanbul’da yaşamıyor. En azından toplu taşıma kullanmıyor. Durağı kaçırmak üzere olan bir metropollü,150 km hızla giden bir motora benzer Tiril tiril,bunu öğrenmeliydin.
Tiril tiril hala yaşıyor,ayak serçe parmağını az hissediyor hepsi bu.Makina mı ? Kahverengi olmasa da çantasına kavuştu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder